Hukukun temel işlevle­rinden biri, “düzen” sağlamaktır. Düzen ise, ku­rallar vasıtasıyla oluşturu­lur. Bu kuralların ulaşılabilir, açık ve belirli olması, onlara güvenin korunması gerekir. Diğer yandan, hukukun sağ­ladığı düzen, içeriksel olarak adil olmalı ve aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri ko­rumalıdır.

Normlar hiyerarşisi

Hukuk düzenini oluşturan ku­rallar, kendi içlerinde hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Buna, “norm­lar hiyerarşisi” denir. Norm­lar hiyerarşisi gereğince, alttaki norm üstündeki normlara aykırı olamaz, onları değiştiremez, kal­dıramaz, sınırlandıramaz, onla­rın belirlediği sınırların dışına çıkamaz. Normlar hiyerarşisi ol­masaydı, bizzat hukukun kendisi kaotik olur ve işlevini yerine ge­tiremezdi.

Sadece Anayasa’da anılan normlar dikkate alındığında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sis­temi sonrasında Türkiye’deki normlar hiyerarşisi şu şekilde­dir:

-Anayasa

-Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalar*

-Yasalar

-Cumhurbaşkanlığı kararna­meleri**

-Yönetmelikler

Hukuk düzeninin birliği

Hukuk düzeni içinde farklı hu­kuk dalları (vergi hukuku, ticaret hukuku gibi) vardır. Her hukuk dalının kendine özgü “adalet-te­mel değerleri” bulunur, çünkü her hukuk dalının amaç ve ko­nusu diğerininkinden farklıdır. Ancak, neticede hukuk bir bü­tündür, daha doğru söyleyişle bir “değerler bütünü”dür.

“Hukuk düzeninin birliği”, farklı hukuk dallarındaki bu ada­let-temel değerlerinin birbirle­riyle çelişmesini engeller. Bun­lar birbirleriyle çelişemezler, ama kimi zaman “rekabet” için­de olabilirler. Böyle durumlarda, -Anayasa’daki ilke ve kurallar te­melinde- bu değerler tartılır ve hangisinin önceliğe sahip ol­duğu belirlenir.

Sahte/ muhteviyatı itibariyle yanıltıcı fatura incelemesi

Bu açıklamaların vergi in­celemesi bakımından anlamı şudur:

(i) Kamu giderlerinin kar­şılanması için herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi mükellefleri­nin ödevlerini yerine getirip ge­tirmediği tabi ki denetlenecektir.

(ii) Mükellef ödevlerini huku­ka uygun şekilde yerine getirme­mişse, cezalandırılır. Hapis ce­zası mükellefin “özgürlük ve gü­venlik hakkı”nı (AY md.19), para cezası ise “mülkiyet hakkı”nı (AY md.35) sınırlar. Her ikisi de birer temel haktır.

(iii) Temel haklar, ancak Ana­yasa’da (md.13) öngörülen sınır­lar içinde ve ancak kanunla sınır­lanabilir. Temel hak “asıl”, sınır­lama “istisna”dır.

(iv) Diğer yandan, suç ya da ka­bahat nedeniyle bir yaptırım teh­didi ile karşı karşıya kalan kişi, daha araştırma safhasında bazı haklara sahiptir (AY md.2, md.36 ve md.38, suç bakımından AİHS md.6). Bunlar öncelikle, hukuki dinlenilme, bilgilendirilme, sus­ma, avukat tutma, hukuka uygun sorgu ve delil sunma haklarıdır.

(v) Mükellefi -belli bir vergiy­le bağlantılı olarak- “sahte ve/ve­ya muhteviyatı itibariyle yanıltı­cı belge düzenleme veya kullanma bakımından” incelemeye almak ya da vergi incelemesi baş-ladık­tan sonra mükellefin “sahte ve/ veya muhteviyatı itibariyle yanıl­tıcı belge düzenlediği veya kullan­dığından” şüpheye düşerek buna odaklanmak, bilgi talep etmek, mü­kellefe “vergi kaçakçılığı suçu is­nad etmek” anlamına gelir (AİHM Bendenoun v. Fransa; AYM B. No: 2021/42859). Suç isnadıyla bir­likte, artık VUK md.148 kapsa­mındaki idari usul biter ve ceza usulü (/soruşturması) başlar.

(vi) Dolayısıyla, vergi idare­sinin derhal mükellefi hakla­rı konusunda bilgilendirmesi ve bu haklara saygılı bir dene­tim gerçekleştirmesi, doğrudan Anayasa’dan kaynaklanan bir zorunluluktur. Vergi Usul Kanunu’nun bunu “açıkça dü­zenlememiş” olması, bu zorun­luluğu ortadan kaldırmaz; ka­nunlar Anayasa’ya aykırı olamaz (AYM E.2006/124).

(vii) Nihayet, vergi kaçakçılığı suçunun soruşturulması sırasın­da uygulanması gereken esaslar Vergi Usul Kanunu’nda düzen­lenmediği için (md.367 hariç), genel kanun hükümleri uygula­nır. Genel kanun ise Ceza Mu­hakemesi Kanunu’dur ve tüm bu hakları düzenlemektedir (CMK md.147 vd.). CMK’da vergi mü­fettişlerinin anılmamış olması ya da VUK’un vergi incelemelerine ilişkin bölümünde CMK’ya atıf olmaması bu sonucu değiştirmez.

Devlet memuru kime bağlıdır?

Bu sorunun cevabını, yukarı­daki normlar hiyerarşisi vermek­tedir. Devlet memuru, sırasıyla önce Anayasa’ya, sonra temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslara­rası anlaşmalara, yasalara, Cum­hurbaşkanlığı kararnamelerine ve yönetmeliklere bağlıdır.

Nitekim, Anayasa (md.11, f.1) gereğince, “Anayasa hükümle­ri, yasama, yürütme ve yargı or­ganlarını, idare makamları­nı ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kural­larıdır”. Devlet Memurları Ka­nunu da (md.6, f.1, c.1) memurun “sadakati”nin, “Türkiye Cumhu­riyeti Anayasasına ve kanunları­na” olduğunu tartışmasız şekilde düzenlemektedir.

İdarenin tüm işlem ve eylem­lerinin, normlar hiyerarşisinde­ki silsile içinde, oralardaki dü­zenlemlere uygun olması gerekir. “Amirim farklı emrediyor” diyen memura, Anayasa (md.137) şu cevabı vermektedir:

“Kamu hizmetlerinde herhan­gi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, Cumhurbaşkan­lığı kararnamesi, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu ay­kırılığı o emri verene bildirir. An­cak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir ye­rine getirilir; bu halde, emri yeri­ne getiren sorumlu olmaz.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumlu­luktan kurtulamaz.”.

*Anayasa md.90, f.5: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş millet­lerarası andlaşmalar kanun hük­mündedir. … Usulüne göre yürür­lüğe konulmuş temel hak ve öz­gürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmaz­lıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

**Anayasa md.8: “Yürütme yet­kisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanun­lara uygun olarak kullanılır ve ye­rine getirilir.”

Kaynak: Dünya | Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR