Giriş:

                Yeryüzü, bilinen tabiri ile elbet geleceğe, bulduğumuzdan daha iyi bırakmamız gereken yaşama alanımızdır. Mirasçılık ve sahiplenme hakkımız olmasına rağmen mülkiyeti bize ait olmayan bir alandır. Gelecek nesillere doğru, daha bilinçli ve ileri seviyede bir dünya bırakmak ütopya olsa da, bu gerçeğin bilincinde olmak da kazanımdır.

               Bu yüzeyde elbette ki insanoğlu, birçok hedefler koymak sureti ile müreffeh hayatlar yaşayabilmek için birçok disiplinler ile kurallar silsilesinde, kıt olan imkânlarından, sınırsız olan ihtiyaçlarını giderebilme yollarını hep açık tutarak bir mücadele vermek gayretinde olmuştur. Dolayısı ile kendileri ile olan rekabetleri, yine kendi oluşturdukları kurumlar vasıtası ile bir üst seviyelere taşınarak, haksızlık olgusunun da başlangıcına temas etmişlerdir. 

               Kurallar ve prensipler silsilesi birçok boyutlar arasında yaşamamıza engel olurken, akıl ve zekânın kullanım sınırlarına bir nebze de olsa kısıtlama getirememiştir. Tabi ki eskiden ve kısmen de halen iyilik ve kötülük, kendi aralarında bir mücadele ile üstünlüklerinin ilanını yapmaya devam etseler de, konumuzun asıl özünü oluşturan “ güzel ahlak “ fikriyatı ile daha çok “tek tanrılı organize dinlerde” tanışmaktayız. Oysa bu dinlerin varlığından önce, üstün elitlerin bir takım hak ve menfaatleri korunurken, köle ve sıradan insanların “pasif” haklarından(!) bahsetmek bile mümkün değildi.

               Gün geldi, insanlık kendi karanlıklarından veya kendi kendini aşma dönüm noktalarına çağ açma veya kapama yerine, gelişmişlik düzeylerine göre isimler takmaya başladılar. İlki, Sanayi Devrimi olan bu geçişlerin sonuncusu ise Yapay Zekâ olarak da adlandırılan Sanayi Devrimi 4.0… Dijital Devrim dedikleri geldiğimiz noktada, artık anayasalarımıza bile konu ettiğimiz ve güvence altına aldığımız, revize edilen veya yeni hukuk kurallarımızı da oluşturarak, güncel yaşam ve ticaret hayatımıza yön vermeye başladık.

               Yukarda güzel ahlak öğretisini dikkate alarak “etik kod” adı altında, keyfiyetin, listeler halinde bir nevi kurallar bütününe girmesine mazhar olduk. Yazılı olmayan manevi kurallarımız, artık her bir güç sermayesinin rekabet gücünü elinde tutabilecek “sahiplenme” olgusunun o çatı altındakilerin beynine kazımaları için kabullenebilir normlar olmuştur. Kısaca “kâmil insan” vurgusu yapılarak, her türlü haksız rekabetin önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

                Küreselleşen dünya öncelikle, ekonomik rekabetler düzeyinde bloklara, iş birliklerine ve örgütlenmelere ayrılmış ve hemen arkasından güvenlik korkusu ile ayrışmalara sahne olmuştur.

Tam bu aşamalar kutuplaşarak devam ederken, dünya yüzeyinde artık kapalı ekonomiler de yavaş yavaş dışa açılarak, en iyi mal ve hizmet sektörlerinde alış-veriş politikaları oluşturmuşlardır. Oluşturmaya da devam etmektedirler.

                O halde, kendi düzlemimizde var olan uygulamalara bakmaya çalışalım. İlk olarak Anayasamızın 167. Maddesi gereği devlet, ticari hayatımızı özgürce yaşayabileceğimiz tedbirleri alarak,  rekabet hususunu güvence altına alınmasına ve rekabet kanununun amacını oluşturmakla görevlidir. Yani, “mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak devletin görevidir.” (4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (TRK) Madde -1)

Kanun rekabeti, “Mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüsler arasında, özgürce ekonomik kararlar verebilmelerini sağlayan yarış” olarak tanımlamaktadır. (TRK Madde -3). Şu manayı çıkarmak mümkündür…

Kanun, rekabeti bağımsız yarış olarak tanımlamaktadır.

                6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK), “haksız” rekabet alanında yapılan düzenlemelerin amacının “bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır” olarak kabul ettiği gibi, 4054 Sayılı Kanun ‘da böyle bir tanımlama yer almaz. Kanunun Tanımlar başlıklı 3.Maddesi içeriğine bakmaya devam edelim…

“ …

Teşebbüs: Piyasada mal ve hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişilerle, bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımından bir bütün teşkil eden birimleri,

Teşebbüs Birliği: Teşebbüslerin belirli amaçlara ulaşmak için oluşturduğu tüzel kişiliği haiz ya da tüzel kişiliği olmayan her türlü birlikleri,


Hizmet:
Bir bedel veya menfaat karşılığında yapılan bedeni, fikri veya her ikisi beraber olan faaliyetleri,

…”

İfade eder.

                Konuyu genelden özele doğru, açık ekonominin mal ve hizmet pozisyonundan hizmet boyutuna doğru çekerek ilerlemek gerekirse, hizmet üretip satan cümle serbest meslek erbabının teşebbüs, bunların üye oldukları odalar ile bu odaların birleşerek oluşturdukları birlikleri de teşebbüs birliği olarak ele almamız icap etmektedir.

Bir nebze de olsa burada bahsi geçen serbest meslek hizmet sektöründen kastım, Mali Müşavir ve Bağımsız Denetçi meslek insanları dar kapsamı boyutudur, bilin isterim. Rekabet mevzunun, çok sorunlu olduğu bu meslek grubu yıllardır çözüm beklemektedir. Dolayısı ile bu sorunlu konuyu çok kısa faş ederek geçeceğim.   

Tanımlara göre hareket ettiğimiz varsayımında, hem serbest meslek erbabı hem de tüketicilerin fayda sağlayacağı bir rekabet politikasının oluşacağı aşikârdır. Kısıtlamaların kaldırılarak, hizmet ihracının kolaylaştırılması, bu vesile ile uluslararası düzeyde serbest meslek mensuplarının rahat çalışma alanlarına kavuşmaları sağlanmalıdır.

Dolayısı ile serbest meslekte rekabet edebilmek için kaliteli hizmet sunmak gerekmektedir. Bunu yaparken eksiksiz ve kesin bilgi edinmelerin yanında hizmet fiyatlarında ilgili rekabetin de orantısız olmaması gerekmektedir.

Oda ve birliklerce yapılan düzenlemelerin, mesleği geliştiren ve meslek mensuplarını korumaya ve kollamaya yönelik düzeyde olması gerekir. Bu düzenlemeler çerçevesinde, rekabet faktörleri arasında bir dengenin sağlanarak hakkaniyet esasının yerine getirilmesine dikkat edilmelidir. Asli olarak bu görevlerinin haricinde kendini pazarın efendisi görerek asgari ücret tarifesi koymak, haksız rekabete “ıslık çalmaktır” (Whistleblowing).

Kaldı ki, fiyatların ortak tespiti rekabet kurallarının ağır şekilde ihlalidir. Fiyat tarifeleri pazara girişi ve mesleki gelişmeyi engellemektedir. Elbette sadece fiyat tarifesi rekabet yol haritasını çizmez. Kaliteli hizmetin meslek insanlarına yüklemiş olduğu,  güzel ahlak prensipleri vardır. Yani etik ilkeleri doğrultusunda eğitim metodolojisi ile donatılmış olmak gerekmektedir.

Rekabet ve haksız rekabetin genel düzenlemeleri esas olarak, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 54. Maddesinde temel olan “Dürüst” rekabetin amacına hizmet ederken, dürüst olmayan yolları uygulama alanına alan kişi ise suç işlemiş olur. İşte bu suçlarda yine aynı kanunun 55 ve 62. Maddeleri üzerinden düzenlenmekle beraber, 6098 sayılı Borçlar Kanunu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Kanun gibi birçok kanunda ve elbette ki 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nda haksız rekabeti düzenleyen hükümler bulunmaktadır. Ki, 3568 sayılı SMMM ve YMM Kanunu, rekabeti engelleyiciliği ile bilinen mevzuattır.

Şu hatırlatmayı da yapmakta fayda var, 6098 sayılı Borçlar Kanunu meseleyi ele alırken, onun ticari bir iş mi değil mi ona bakmaz. Her olay genel mana da Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca ele alınabilir.

Hâlbuki ticaret hayatına giren işlerde Türk Ticaret Kanunu'nda yer alan hükümler uygulama alanı bulmaktadır.

                Ele aldığımız konunun önemini vurgulamak adına mesleki rekabet ve haksız rekabet uygulamaları hukukilik açısından özellik arz etmektedir. Altını çizmekte fayda gördüğüm şu ifadeyi tekrarlamak istiyorum;
Türk Ticaret Kanunu’nda tanımlandığı gibi haksız rekabet sadece işletmeler açısından değil, genel ekonomi için verimsiz sonuçlar doğurduğu ve hukuki olarak öngörülebilirliği ortadan kaldırdığının esasını oluşturmaktadır. Bu durumu sadece mal üretimi ve ihracı şeklinde düşünerek birtakım düzenlemeler yaparsak, yanlışın ortasına düşeriz. Çünkü gelinen bu zaman artık hizmet üretim ve ihracının da ne kadar önemli rakamlara ulaştığının istatistikleri ile doludur. Hizmet ticareti özellikle ülkemiz düzleminde son zamanlarda önemine binaen, önündeki engeller kalktıkça beyin değerlerin dışa açılımı sonucunda toplam ekonomik üretime katkı sağlayacağı ortadadır. Bizlerde mali sistemin neferleri olarak bu konunun “bağımsız denetim” ayağı ile Türki Cumhuriyetler ve yine Kuzey Afrika ile yeniden yapılanma sürecindeki Ortadoğu’ da çok önemli hizmet üretim ve ihracı ile umuyorum ki yer alacağız.  

EĞİTİMDE UYGULANACAK YÖNTEMLER: KURUMLAR ARASI ORTAK ÇALIŞMALARIN ÜRÜNÜ OLMALIDIR.

Burada biraz duraksayarak kendi kendimizle hemen yukarıda büyük harflerle yazmış olduğum, farkındalık cümlesinin, rekabet yapabilmek adına hangi bağımsızlık çağrışımının kurumlar üzerindeki etkisi pozitif olur ona bakalım..! Genel olarak hizmet rekabetini ele alamayacağımız varsayımını da göz önünde bulundurarak, mali müşavir ve bağımsız denetim sektörü üzerinden hareketle, en azından bu yapılanmalardaki acımasız, hoyrat rekabete küçük bir dokunuş kadar katkı sunmaya çalışalım.

Birçok defa bu mesele ele alınmakla beraber, yönetenler tarafından suç ve ona karşılık gelen ceza şeklinde kanun maddelerine saklanarak halline gidilmiştir. Oysa sosyolojik bir sorunun yine toplumsal bir öngörü ile ele alınarak radikal çözümlere gidilmesi muhakkaktır. Rekabet bilincinin vatandaş üzerindeki doğru algısının oluşturulması ve insanlara aşılanması vazgeçilmez sürekli eğitim modelimiz olmalıdır. Sistemin müesses nizamına memur edilenlerin kolay yoldan rant edinenlerce, “kullanışlı aptallar” olarak işaretlenmesi önlenmelidir. Devletin, göreve getirmesi gereken liyakat esaslı memurlarının insanca yaşayabilir bir emek karşılığını elde ediyor olması, haksız rekabet unsurlarının da halli yolunda önemli bir adımdır.

Bilinç düzeyinin arttırılmasında, özellikle eğitim müfredatının değişimi ile toplumsal yargılamaları da esas alacak şekilde ufuklarımızı açacak insani değerlere temas ederek, taa hayatın içinde olmaya dikkat etmeliyiz. Sadece teorisyen bir yaklaşım ile mesleğimizi icra etmeye kalktığımız zaman “kınama” cezasını, disiplinsizlik ile ele alarak basite indirgemiş oluruz.

Hâlbuki “kınama toplumsal yargıdır.” Duyarsız kalmadan -ki ciddi sonuçları olabilen bir konudur- yani teslimiyetçiliğe aykırı hareketle, hep beraber her türlü kitleye dürüst yaklaşmalıyız.

Bu yaklaşımları esas alan bir anlayışın yönetişim katında olması çok önemli değil midir?

                Adalet imgesini koruyarak düzen koyma erkini elinde bulunduran “devlet” kavramının karşılığının burada sonu olmayan sürece dâhil olarak, toplumsal yargıların ussal olarak bozulmamasına hizmet etmesi gerekmektedir.

HAKSIZ REKABET KÜÇÜK(!) İNSANLA BAŞLAYARAK ADİL VE HAKÇA BİR DÜZENİ YOK EDER.

İnsan olabilmek zordur(!)

Türe(insana) dâhil olduğumuz andan itibaren bir tanıma ve ikra dönemi başlar. Bu sürekli olarak disiplinler aracılığı ile aldığımız eğitimler süresince son nefesimize kadar devam eder. İnsan yani kâmil oluruz veya olamayız ayrı bir konu. Bilinen şu ki, bu nevrotik gelişim esnasında devamlı bilgi depolayarak, hayatı rekabet ölçülerinde anlamaya ve onu yaşamaya çalışırız.

O halde hedef  “milli eğitim müfredatı” çerçevesinde ele alınarak, uzun vadeli planlamalar eşliğinde dürüstlük algısının çocuk yaşlardan itibaren topluma verilmesini şiar edinmeliyiz. Bu öğreti ile amaçlananın sonucunda, elbette rakipler hakkında da cari olan kanun, nizamname, mukavele yahut mesleki veya mahalli adetlerle tayin edilmiş bulunan iş hayatı şartlarına riayet etmemek gibi kötücül yaklaşımlar yerine doğal olarak rekabet konusunun, demokratik bir platformun en temel taşı olduğunu anlatmamız şarttır. Öyle ki Ülkemiz açısından, serbest piyasa ekonomisinin kararlılıkla uygulanması tam rekabetçi anlayışın doğmasına sebep olduğundan, uygulamalı eğitim ve öğretinin bağımsızlık temel vurgusunda yetenekli zekâların demokratik ortamda ülkesini seven bir sadakat ile hizmet etmelerinin önünü açmamız mutlaktır.   

Sonuç olarak, “dürüstlük kuralına aykırı davranışlar, ticari uygulamalar” başlığını esas alarak, dünya üzerinde rekabetin devamlı olarak artması, üretim maliyetleri bakımından hammadde fakiri olanlar için ithal girdilerinin ve bunların temin edildiği ülke (menşe) farklılığı; maliyetler yönüyle teşebbüsleri, helallik ve sağlık açısından da taraflar arasında tercih sorunu ile karşı karşıya getirmektedir.

Bu vesile ile mesleki standartlar, denetim standartları, ölçek ve sektörel uzmanlaşma, kurumsal yetkinlikler konularında da atılacak önemli adımlar bulunmaktadır. İşaret edilen rekabet konusu ve unsurlarını, milli bir vazife olarak görerek müesses nizamı oluşturmalıyız. 26.08.2019

Saygılarımla. 
Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi

[email protected]

Kaynak:*Türkiye’de Rekabet Hukuku ve politikası-2005-

*4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun

*1999 yılı AB Kom.Rekabet G.Md., 29. Rekabet Politikası Raporu

*6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 


Kaynak: www.bdTurkey.com

(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)