Türk Dil Kurumu ’na göre vergi, “Kamu hizmetlerine harcanmak için hükûmetin, yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya veya bazı malların fiyatlarının üstüne koyarak dolaylı yoldan herkesten topladığı para” olarak tanımlanır.
Buradan anladığımız kadarı ile kurum ve bireyler arasında kazanılan her türlü kazancın üzerinden, yaşadığımız ve vatan diye kabul ettiğimiz toprakların ıslah edilmesi, korunması, bayrağının gölgesinde yaşayanlarının müreffeh bir hayat sürmesi adına yapılan hizmetlerin karşılanması, medeniyetler ile yarışabilir olması, hatta üzerine çıkması adına alınan devlet payıdır.
Dolayısı ile devlet, ister gerçek ister tüzel kişilerden, anayasal eşitlik ilkeleri dâhilinde ele alınan kurallar dairesinde ve hukukun emrettiği şekilde gerektiğinde zor kullanarak karşılıksız toplamış olduğu bu vergileri veya iktisadi kıymetleri, varlığını sürdürebilmek ve hazinesini güçlendirmek için gereken yerlere harcama salahiyetine sahiptir. Gelir dağılımının eşitsizliğinde, vergi alırken ne kadar hakkaniyetli olunduğu da elbette sıkıntılıdır.
Peki, o kadar da gönüllü vermediğimiz kazançlarımızdan vazgeçtiğimiz bu paylar nereye gidiyor?
Tüm bu yukarıda bahsi edilen gerçekleri doğal ve haklı kılan ve hatta akli kılan verginin toplanmasındaki asıl amaç, erk sahibi olan devletin kendi vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini güvence altına almasının gereğidir.
Hepimizin de çok iyi bildiği gibi, bu vergiler bizlere güvenlik, sağlık, eğitim veya yol, su, elektrik vb. olarak geri dönüyor. Ancak bu geri dönüşümün ne kadar adaletli olduğu konusu kadim tarihten bu yana hep tartışmalıdır.
“Vergilendirilmiş Kazanç Kutsaldır” diye, vatandaşın dini inançlarını referans verecek kadar şaibeli olan devlet vergicilik anlayışının nasıl ve ne şekilde halkın geçimliğine dokunmadan gönüllülük ilkesinde toplanabileceğine kafa yormamız lazım. Vergi ödeme bilincinin vatan payına isabet eden, o topraklar üzerinde medeni yaşantının vazgeçilmezi olduğunu halka aşılamamız gereklidir.
Son zamanlarda sıkça duyar olduğumuz ekonomik düzlemdeki ticaret savaşları koca koca devletlerarasında birbirini gümrük duvarları ile tehdit eder olmuşlardır. Neden ve nasılını her ülke kendi lokalinde tartışarak bir takım önlemleri devreye sokmaya başlamışlardır. Bir anlamda dünya dijitalleşmenin getirdiği yoğun baskı ile elektronik platformlar üzerinden sınırları kaldırırken, stratejik unsurlarda ise küresel yani liberal ekonomiden, daha lokal bir ekonomiye yumuşak geçiş yapmaktadır.
Şimdiki zamanı ele alacak olursak, büyük ve güçlü bir ülke elbette ki gelişmiş bir ekonomi ile olur. Öyleyse bunu ortaya çıkarabilme yollarına ulaşacağız. Her anlamda üreterek ilerici bireyleri yani vatandaş bilinci ile donanmış insanları ön saflara alıp, ben öğretisinden biz öğretisini küçük yaşlardan başlayarak akıllara kazımamız gerekir. Nedenine indiğimiz vakit, gelişmişliğin tarifinde mutlu ve huzurlu insanların gelecek kaygısı duymadan ve hatta kimsenin lüks tüketim çılgınlığında hayatlar hayal etmeden geçirdikleri bir ömre tanıklık ediyoruz.
O halde bu durumu nasıl bir örneklem içinde ele almalıyız ki bizlerde toplumsal ruh rahatlığına kavuşalım?
Akla gelen bir ve beraberlik ruhu içinde, vatanını, milletini seven iyi bir vatandaş milliyetçiliğinde çok çalışarak her alanda üretim yapmalıyız. Adaletli bir sistem hak ve hukuka riayet ederek olmazsa olmaz vergi anlayışının sağlam temellerde olgunlaşarak, ödeyecek olanlara yük etmemeyi hedef beller. Dolayısı ile aslında biraz da cebire dayanan vergi toplama işi, mali sistemin üzerine titrediği ve mükellefiyetin yerine getirmesi gereken vergi verme eyleminde ne kadar başarılı olunuyorun cevabını her zaman arar. Gönüllü vergi vermek eylemi olmadığına göre, vergi bilincinin arttırılarak, tabi olan bu eylemin çok kazananlara yayılmasını sağlamalıyız.
Adaletli yaklaşım vergiden kaçınma ve vergi kaçırmayı en asgariye düşürecektir.
Büyük bir güç olabilmek, vatandaşlık hak ve sorumluluklarını bilen benden bize geçmekle başlar. Kaçırılan vergi mi ya yoksa kaçınılan vergi mi ülkeye daha çok zarar verir?
Bunu anlayarak üstesinden gelebilmek için herkesin üzerine düşeni yapacak ve veya yapabilmelerini sağlayacak bir sistemin yeniden yapılanmasına ihtiyaç vardır. Tolerans ortamları öyle hemen oluşamayacağına göre, tartışma mecralarında yapılacak çalıştayların dikkatle analiz edilerek, toplumsal hafızaların oluşması gerekmektedir.
Kamunun geleneğini sürdürebilmesi ve elbette ki toplumsal adaletin devamlı aktif ve dinamik olabilmesi verginin toplanması ile olur. Dünden bugüne teknolojik ve küresel yapıların değişimleri yüzyılımızın hemen başlarında ortaya çıkan bir takım krizlerin tetiklemesiyle vergi adaleti sorgulanır olmuştur.
Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır
Kutsallık mevzuna girmezden evvel, vergi işi ile uğraşan mentör sınıfının, bulunduğu topluma yönelik ortak yararlıkları gözeterek, çalışma grupları oluşturması gerekmektedir. Dolayısı ile “toplumun ortak yararına hizmet eden sorumlu vergi davranışının nasıl olması gerektiğine yönelik çalışmalara” ağırlık vermeliyiz.[1]
Özellikle internet dilinin bulunmasından sonra bilişim dünyasında olan değişimler, değişen dünyanın şartlarında verginin yeniden keşfedilerek amacına uygun mu ifadesine anlam yüklemeye çalışmaktadırlar!
Bir zaman önce ülkemizde de mükellefiyet illiyetini geliştirmek, insanları teşvik etmek ve tabi olarak vergi bilincinin aşılanması için abuk sayılabilecek “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” sözüne sığınılmıştır. Merak etmeyin diye bir not düşeyim: Bu özlü sözün sahibi atalarımızdan birine ait değil. Atatürk hiç değil. Kaynağı bilinmemekle beraber, Gelirler Genel Müdür Yardımcısı Erdoğan Nirun döneminde “vergi artışını sağlayabilmek için yapılan uygulamalardandır” diye bazı yazılarda atıfta bulunulmuştur.
Hâlbuki din temalı söylevler, gurebanın inancı gereği ancak arkasına kuyruk olarak takılacağı sömürü düzeninin vergicilik açısından ortaya attığı bir hilebazlıktır.
‘Vergi alma sanatı, canlı kazdan en az bağırtarak en fazla tüyü yolma işi’[2]
Sorgulayamayan halkın, içinde kutsallık geçen bir söyleve direk biat etmesi normal değil midir o vakit?
Din kisvesine bürünmüş iblisin ve veya dincinin birinin icat ettiği bu kelime; düpedüz inançları istismar etmektedir.
Devletin böyle bir sözün üzerinden algı yaratarak vergi toplaması, halkına olan güvensizliğini faş eder.
Bir başka açıdan konuyu hafızalarda tutmak gerekirse, bu yapılan uygulama laiklik ilkesine aykırı görülebilir.
Diyelim ki bu algı işe yaradı ve halktan vergi toplamayı başaran devlet, vergi alarak kutsadığı kazanca nasıl bir izahname hazırlayarak toplum norm değerlerini ahlaken ve kanunen adalet temelinde en üste koyacaktır?
Konuyu sanırım biraz açmamız gerekirse, yukarıda ele aldığımız kazanç unsuru her türlü kazancı kapsar.
Vergi Usul Kanunu “Vergi Ehliyeti” başlıklı 9/2. Maddesi de bu durumu doğrular niteliktedir. Şöyle:
“… Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz.” Bu maddenin daha doğru anlaşılır olması bakımından açıklanmaya ihtiyacı var sanırım. Dolayısı ile Verginin konusu suç teşkil eden fiil ve faaliyetlerden elde edilen kazançlar şeklinde yorumlanmamalı.
Bu sebepten, “Kazanç Müsaderesi” başlığı altında Türk Ceza Kanunu’nun 55 inci maddesinde, temel amacın suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesi olduğu belirtilmiştir. Ceza Kanunu’nda kazanç müsaderesi kapsamlı bir biçimde düzenlenmiş ve suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edilen ekonomik kazançların müsaderesi mümkün hâle getirilmiştir.
Madde gerekçesinde düzenleme ile kazanç müsaderesinin, kara para aklama, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti, dolandırıcılık, kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma gibi ekonomik çıkar elde etme amacıyla işlenen suçlara karşı etkin biçimde caydırıcılık özelliği olan bir yaptırım niteliğine kavuşturulduğuna vurgu yapılmıştır.[3]
Aklımıza gelebilecek her türden yollarla elde edilen haksız ve yersiz kazançların istisnai olanları hariç, tümü vergiye tabidir. Vergilendirilmiş olması o kazanca bir yasallık veya kutsallık katmaz. Yakalandıkları vakit suçlanacakları ve alacakları ceza ayrıca hukuki bir süreçtir.
Demek ki, kutsal olan vergilendirilen kazanç değil aslında, kazanç her türlü olabilir ve vergilendirilebilir. Kutsal olan, kazançtan alınan verginin devlete kaynak olmasıdır. Buradan bir çıkarım yapacak olursak, devlete kaynak bu “ödenmiş vergilerin” ne kadar toplumsal sorunları yok etmek adına kullanması eksenindeki kutsallığı söylemek daha doğru olacaktır.[4]
Kanaatim odur ki, devlet ve halk birbirine güvenmiyor. Adaletsiz bir vergi sistemi ve buna karşılık aslında çoğunluğu Müslüman bir halkın ise hem vergi kaçırması hem de vergiden kaçınması inanılır gibi değil. Öyle ki her defasında ağzımız açıldığı vakit, bizim Rumeli ve Anadolu insanının kalbi temiz, kesinlikle devleti zarara sokacak bir şey yapmaz ve veya devletimizin ne kadar münevver ve merhametli oluşuna dem vuruyorduk. Hem devlet haksız vergi ile yoğun bir adaletsizlik içinde vergi ile halkına zulmediyorsa!, hem de halkı devletine hile yapıyorsa, oturup temelden en ince detayına kadar düşünerek yine yeniden yapılanma yollarını aramalıyız. Asli unsurlarını yerine getirmeye çalışan devlet, yol, sağlık, eğitim, güvenlik işlerini yaparken bunun ulu devlet anlayışı ile halkına lütuf sunar gibi yaptı diyerek duyururken, aslında bireylerin yaptırdığı gerçeğinin dışında hareket etmektedir. Hal böyle olunca, yapılanların halk tarafından değil de devlet tarafından yaptırıldı nidaları bile düşünce ikliminin fakirliğine delalet etmektedir.
Sonuç olarak;
Çoğunluğu Müslüman ve fakat laik bir Cumhuriyette vergi bilincini oluşturulurken, tarafları arasında dikkatli köprüler kurmalıyız. Dini motifler birilerinin aklına başka bir davranış özelini de getirirse işin içinden çıkılamaz hale gelinir.
Bir vatandaşlık görevi olan vergi ödemenin, her bireye küçük yaşlarda işlenerek bilinç oluşturulmasının önemi fevkalade ehemmiyetlidir. Ticaretin içinde yer alan iş adamları ve esnafların gelecekte bu küçük insanların vergi ödeme mükellefiyetlerinde daha bir özen ve hassasiyet göstermeleri gerekliliğini belirtmekte yarar var. Vergi kaçırma veya vergiden kaçınmanın engellenmesi noktasında vatandaş olma bilincinde toplum olarak üzerimize düşeni hep birlikte yapmalıyız.
Yazının sözü olarak da, Türkiye özelinde neredeyse her sene çıkarılan ve yine önümüzdeki aylarda çıkarılması olası vergi yapılandırmalarından sonra, vergicilik ödevini zamanında yerine getiren mükellefleri işaret eden "enayilik kutsaldır"5 şeklinde anlam kaymasına uğrayan sloganı atabiliriz.
Saygılarımla.23.09.2019
Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
[email protected]
Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)