Bundan birkaç hafta önce, bir yurt dışı seyahatine çıkıyordum. Benim okuma hastalığım var, bütün arkadaşlarım bilir. Hemen birkaç tane kitap aldım.
Bir tanesi Mahfi Eğilmez’in son romanı “İnferis”, bir tanesi Selim Atalay’ın “Hedefteki Osmlanlı-100 yıllık komplo” bir tanesi de Aleksey N. Tolstoy’un “Aelita” isimli kitapları.
Tolstoy ismi özellikle dikkatimi çekti. Bugüne kadar görmediğim bir kitaptı. Bir bilim kurgu romanı, 1923 yılında yazılmış. Marsa seyahat ve Mars’ta geçen bir macera, Bugünlerde tam da Mars’a inen en son keşif aracı da gündemde iken iyi bir okuma olacak diyordum.
Bir yandan da Tolstoy’un bilim kurgu romanını aldım diye kime söylesem herkes inanmayarak bakıyor. Ben de tam tabirle hava atıyorum. Tabii benim okuduğum bu kitabın yazarı Aleksey N. Tolstoy. Ünlü yazar Tolstoy’un akrabası, ama olsun, duyan şaşırıyor.
Birçok arkadaşım bilir. Datça’yı ve Billurkenti çok severim. Orada bir devre mülk komşumuz vardı. Turgay bey. Eşi de edebiyat öğretmeni. Arada birbirimize takılırız.
Neler yapıyorsun abi diye sordu.
Ne yapacağım, Tolstoy okuyorum dedim.
A, ne güzel, hangi eserini okuyorsun?
Aelita dedim.
A, abi Mars Prensesi, çok güzel bir romandır. Hatta Ruslar onun filmini de yaptılar, dünya çapında kült filmlerden biridir demez mi?
Çıldırdım, benim karizma yerle bir oldu. Ben hava atmaya çalışırken, Turgay bana daha büyük hava atmaz mı?
Turgaycığım, ben de Aelita ve Tolstoy’un bilim kurgu romanı diye hava atıyordum. Tabii insanın eşi edebiyat öğretmeni olunca böyle şeyleri de biliyor dedim.
-Yok abi yok, sakın üzülme, ben 18 yaşına kadar Almanya’da büyümüştüm. Orada bu tip filmler gösterilirdi. Oradan biliyorum. Yoksa eşim de bilmiyordu. Özellikle söylüyorum ki, senin bu konudaki hassasiyetini biliyorum, üzüldüğünü de tahmin ediyorum demez mi?
Turgay, benim karizma tam çizildi dedim ve kahkahayı attık.
Yaa, insanın karizması böyle çizilir.
El elden üstündür.
Hemen ilkokul kitaplarında okuduğumuz bir bilgin-filozof ve çocuk hikayesi aklıma geldi.
Eski çağlarda, adam, dünyada hemen hemen her şeyi bilen bir bilginmiş. Bir akşam kapısı çalınmış. Yandaki komşunun küçük çocuğu kapıda. Bizim ateşimiz söndü de sizden biraz ateş alabilir miyim, annem istedi de demiş çocuk. Bilgin, tamam oğlum ama yanında herhangi bir kap getirmemişsin, ateşi nasıl alacaksın? Demiş. Küçük çocuk avuçlarına kül almış ve üzerine de yanan korları koyarak teşekkür etmiş ve gitmiş.
Bilgin de benim gibi olmuş ve insan kaç yaşında olursa olsun öğreneceği şeyler var, hatta bir çocuktan bile demiş.
EkoHaber | Cevdet Akçakoca