(...)
Ağır Silah Bölük Komutanı oldum. Hem de asteğmen iken.
Enteresan.
Bölüğümde, tüfekler Kırıkkale, otomatik tüfekler Hoçkis-Brün, makineli tüfekler su soğutmalı Vickers Armstrong.
Tabancalar, altıpatlar kovboy tabancası ve markası Colt.
Baktığımız zaman bütün malzemeler Birinci Cihan Harbinden kalma ve 38 tane de atım var.
Ben sevinçten uçuyorum.
Hakikaten bir daha böyle bir yerde bulunabilir miyim?
Herkes üzülüyor, ben Allaha şükrediyorum.
Bölüğümde kafi astsubay, çavuş ve onbaşılar ve erler var.
İşte o günkü bir asteğmen resmim.
Taburu idare eden bölük ve takım komutanı arkadaşlarımla bir resim.
Tabii hemen tezgahı kurduk.
Üniversitede boşuna mı o kadar tavla, pişti, bezik, maça kızı, ve benzeri oyunlar öğrendik.
Bu arkadaşım Antalyalı Süleyman.
Önce Şemdinli'ye tayin olmuştu.
Bir müddet sonra Yüksekova'ya geldi.
Çok sinirli ve yenilmeye tahammül edemeyen bir arkadaştı.
Hemen tabancasına el atıyordu yenilince, ama benim tabanca kılıfım kovboy kılıfı idi.
Ben daha hızlı silahşördüm.
Yani tavla maçından sonra uzun bir çene maçı da oluyordu.
Bölüğümde her türlü mermi boldu.
Askerlerime çok iyi eğitim yaptırıyordum.
Yapacak başka iş yok ki.
Bu arada ben de çok ama çok iyi bir atıcı oldum.
Gerek tüfek, gerek makineli tüfek ve gerekse tabanca atışında tek bir rakibim vardı.
Üsteğmen Veysel Gani.
Türkiye atış şampiyonu.
Onunla bir de sürü yakalama maceramız var. İleride onu da anlatırım zannediyorum.
Veysel Gani'den özellikle bahsetmek isterim.
Yüksekova'dan sonra Kıbrıs Çıkartması'na katıldı.
O sırada yediği bir kurşunla gazi oldu. Yeniden üniversiteye başladı ve iletişim okudu.
Bir gün TGRT'de Genel Müdür olduğunu öğrendim. 30 yıl sonra kapısına geldim.
Kapı açıktı ve haber verilmemişti kendisine.
Başını kaldırdı;
- Cevdet... diye bağırarak kalktı ve sarıldık.
Bunlar hoş anılar.
Dediğim gibi bir çok atım vardı.
Ama Veysel Gani ata bindiğinde tüfeğini çizgi romanlardaki Kızılderililer gibi kalçasına dayayıp atını sürebiliyordu.
Ben bunu yapamadığım için BUNU BİR BÜYÜK REİS KARAKARTAL BİR DE VEYSEL GANİ yapar diyordu.
Veysel Gani de 2021 de kaybettiğimiz vefat eden değerlerden.
Bir gün oğlundan Veysel Gani'nin vefat ettiğine dair bir mesaj aldım.
Çok üzüldüm.
Allah ona da gani gani rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.
Benim bölüğüm, Yüksekova merkezde.
Ama benim bölüğümden askerler de diğer bölüklere takviye için karakollara gidiyor. Karakollara yiyecek ve malzeme de Yüksekova'lı köylüler veya müteahhitler tarafından götürülüyor. Bunlardan biri de Katırcı Medet dediğimiz kişi.
O tarihte 72 yaşında idi ve dağlarda 20lik olan bizlerden daha hızlı yürüyordu.
İşte Katırcı Medet ve katırları.
İşte size çakı gibi bir asteğmen
Aşağıdaki resim de Esendere sınır kapısında çekilmiş bir resmimiz. Esendere sınır kapısı Veysel Gani'nin bölüğünün kontrolünde idi. Daha sonra anlatacağım dediğim maceramız ise aldığımız bir ihbar üzerine Veysel Gani'nin ve benim bölüğümden ben Veysel Gani dahil, assubaylar ve erlerle güçlü bir birlik hazırlayarak gece yola çıkmış, sabaha karşı takip ettiğimiz hayvan kaçakçılarını görmüştük.
Gece karanlıkta bir silah patladı.
Meğer bizim assubaylardan biri yanlışlıkla tüfek patlatmış.
Sonradan kaçakçılarla anlaştığını öğrenip yakalamıştık.
Zifiri karanlıkta bütün gece yürüdük veya at sırtında sabaha kadar uyumadan gittik.
Sabaha karşı bir vadinin tepesindeyiz.
Vadinin karşı tepesinde ise bir sürü gidiyor ve sürünün başındakiler bize gülüyorlar.
Ne oluyor diye sorduğumda;
- "Komutanım orası İran, sürü geçmiş de bizimle dalga geçiyorlar" dediler.
Veysel Gani ile birbirimize baktık. Atlara atladık, bu arada erlere vadinin başına ağır makineliyi hazırlamalarını söyledik.
Bir de uzman çavuş Ferit olmak üzere üçümüz dört nala atları sürdük.
Karşı tepeyi tırmandık.
Tepenin arkasında bir köy var.
Meğer sürü bu köye geliyor ve köyün ağası da hem Türkiye'deki hem de İrandaki aşiretin reisi imiş.
Biz birkaç el ateş ettik ve sürüyü alıp Türkiye'ye geçtik.
Bir İranlı subay önümüze çıktı.
- "Burası İran toprakları" dedi.
- "Bu sürü de Türkiyeden geçti niye durdurmadınız" dedik ve sürüyü alıp tam vadiyi yukarı doğru çıkarken ateş başladı.
Kurşunlar kulaklarımızdan başımızın yanından vızır vızır geçiyor.
Neyse ki yukarıya makineliyi hazırlamıştık ya.
Makineli ateş etmeye başlayınca, karşıda ne ateş eden kaldı ne de kurşun.
Tabii ondan sonra bizi İranlılar mülakata çağırdılar.
O heyetteki tabur komutanı Cemal Biranıl, ben ve asteğmen Temel ile sınır kapısında resmimiz.
Bakın kaç sayfadır, atlarımdan bahsediyorum.
Yani inanmadı iseniz buyrun bir de resmimiz.
Bu arada, başlangıçta ata binmeyi de bilmiyorum.
Bursalı gazeteci Ahmet Boz da orada bölük komutanı ve iyi ata biniyor.
Bana ata binmeyi öğretti.
Tabii şimdi ne ata binme kaldı, ne de bu genç asteğmen.
Sadece Tommiks Teksas okuyan Cevdet duruyor.
Yazıda bahsi geçen Vickers Armstrong su soğutmalı ağır makineli tüfek ve onbaşılarımdan ikisi bu resimdedir. (-29) derecede havan, roket, tüfek ve makineli tüfek atışı yaptırmıştık.
Kışın kar yağdığı zaman, eğer subay gazinosunda isek, birkaç saat sonra çıkmaya kalktığımızda ön kapıdan çıkamıyor, diğer kapıdan çıkabiliyorduk.
Kar yağmaya başladığında veya tipi olduğunda en az 2 (iki) metre kar kapıya yığılıyordu.
İşte kışın çekilmiş bir resim.
Bu arada ısı -15 derece ve daha az olduğunda üstümüz çıplak olarak eğitim yapıyorduk, bunu da belirtmeliyim.
LifeBursa | Cevdet AKÇAKOCA